Felsefe ve Diyalektik

İlhan Acar
Ta başından beri her alanda ve her adımda felsefenin insan ve toplum yaşamında diyalektik bağlamda bir ayara girmesini görmek ilginç. Yani insanlık tarihinin en başında, zaman içinde ortaya çıkan bir olgu aynı zamanda kendi karşıtının da gelişmesine yol açıyor. Kendi gelişimine koşut karşıtının gelişimi de o ölçüde artıyor. Böylece belli bir zaman sonra aynı güçte birbirinin karşıtı iki olgu ortaya çıkıyor ve çatışma başlıyor.

İnsan toplumlarının tam olarak ne zaman ortaya çıktığı belli değil. İnsanın atası sayılan üst maymun toplulukları 30 bin yıl öncesine uzanıyor. Fazla derine girmeyelim. Ama insan topluluklarının Güney Avrupa, Afrika ve Güney Asya’da verimli yarım yay biçiminde uzanan bölgede ortaya çıktığı anlaşılıyor. Gerçek insan ataları, 1,5 milyon yıl öncesinde gözleniyor. Bundan sonra yaşam koşulları, tüm canlıları varlıklarını koruyabilmek için maddi hayatın üretimine, türünü sürdürme çabasına yoğunlaşıyor. Bu çaba içinde aklını kullanan üst insansılar, insan toplulukları olarak hızla atılım içine giriyorlar.

Dikkat edilirse, canlılar ve onu izleyen insanların ortaya çıkışı ve gelişimi, bağrında büyüyüp geliştirdiği doğaya karşı ve ona rağmen gerçekleşebiliyor. Doğa ham canlı yaşama uygun koşulları yaratıyor; ama aynı zamanda da onun varlığını koruması ve sürdürmesi için kesin bir tehdit oluşturuyor. Yani doğanın bu diyalektiği, insanoğlunun gözünü ilk açtığı anda kendini gösteriyor. İnsanoğlunun karşı karşıya kaldığı vahşi yaşama karşı mücadelesi aynı zamanda onun daha da ilerlemesine, aklını kullanmasına, topluluk oluşturmasına, düşünce ve dilin evirilmesine ve giderek toplumsal düzen tesis etmesine yol açıyor.

Bilgi dağarcığının yaygınlaşması

Bundan kabaca 2500 yıl öncesinde verimli topraklar üzerinde kurulan iki devlet, biri Persler ve diğeri antik Yunanlılar karşı karşıya geleceklerdi. Toplumların gelişmesi sürecinde gelinen nokta, artık bu çatışmayı kaçınılmaz kılmaktaydı. Bu karşı karşıya durma bizim konumuz olan felsefenin doğuşuna tanıklık eden olaylar dizisinin de başlangıcını oluşturur.

Perslerin saldırısına karşı iki komşu şehir devleti, Atina ve Sparta güç birliği yaptı. Ortak düşmana karşı Atina deniz kuvvetleri, Isparta ise kara kuvvetleri ile katılmıştı. Zaferden sonra Sparta ordusu başına dert oldu. Memleketi sömürdü. Atina ise savaş için hazırladığı filoyu ticaret için kullandı. Dünyaya açıldı. Dünya Atina’ya geldi. Atinalılar, kendilerine benzemeyen, kendileri gibi düşünmeyen çok farklı insanlarla tanıştı. Değişik insanların bir araya gelmesi, Atina’da eski inanışları, düşünüş geleneklerini yıprattı. Deniz yolculukları Atinalıların yıldızları bilmeye, yıldızlarda evrenin sınırlarını araştırmaya götürdü. Doğa ve evren ile ilgili bilgiler geliştikçe, bir yandan eski inanışları yıpratan, bir yandan da yeni bilgiler edinmeye çalışan ve kendilerine sonradan filozof-bilgi sever adı verilen insanlar türemeye başladı

İnsan ve doğa karşıtlığı

Maddi hayatın gelişmesini sağlayan doğa ve insan karşıtlığı kendini bir kez daha düşün dünyasında da göstermekte gelişmedi. Esas olarak Anadolu topraklarında yaşayan Filozofların bir kısmı insanın yaşadığı doğayı ele aldılar. Havayı, suyu, ateşi ve toprağı incelediler. Yani fiziki gerçeği aydınlatmaya çalıştılar. Bir kısmı ise, bütün eski inanışları çürütme ve her şeyin püf noktasını bulmada insan aklına başvuruyorlardı. Birinciler için önemli olan insan dışı gerçeklerdi. İkinciler için ise, önemli olan insan içi gerçeklerdi. Birinci kesim maddesi filozoflar olarak bilindi. İkincilere ise sofistler dendi.